A - I n f o s
a multi-lingual news service by, for, and about anarchists
**
News in all languages
Last 40 posts (Homepage)
Last two
weeks' posts
The last 100 posts, according
to language
Castellano_
Català_
Deutsch_
Nederlands_
English_
Français_
Italiano_
Polski_
Português_
Russkyi_
Suomi_
Svenska_
Türkçe_
The.Supplement
{Info on A-Infos}
(tr) kara mecmuA #9 - Anti Amerikanizm mi? Evet!
From
worker-a-infos-tr@ainfos.ca (Flow System)
Date
Fri, 18 Apr 2003 01:34:59 +0200 (CEST)
Wrom
GAUTFJMVRESKPNKMBIPBARHDMNNSKVF
________________________________________________
A - I N F O S H A B E R S E R V İ S İ
http://www.ainfos.ca/
http://ainfos.ca/index24.html
________________________________________________
(Ahmet Arslaner)
ANTI AMERIKANIZM MI? EVET!
ABD’de 11 Eylül 2001 günü olanlardan sonra tüm dünyada her sey daha bir
hizli gelismeye basladi. Bizler Türkiye gibi bir uçbeyliginde yasiyor
olmakla, yakici dünya gündeminin yükünü sirtimizda belki de herkesten daha
fazla hissetmekle kalmiyoruz, ayni zamanda dünyanin gidisati hakkinda bir
bakima daha çok gözlem yapma olanagina sahip oluyoruz. Adeta bir milada
dönüsen 11 Eylül terör eyleminden sonra ABD merkezli yogun bir karsi
saldiri kampanyasinin basladigini ve kampanyanin varolan uluslararasi
statükonun dengelerinin ABD lehine bozulmasi, dahasi ABD merkezli yeni
bir dünya düzeni tesisi girisimi oldugunu görmek için öyle uzman olmak
filan da gerekmiyor. ABD kendi küresel otoritesini tesis yolunda önünde
engel olarak gördügü düsmanlarini teker teker cezalandiriyor. Dün hedef
Afganistan’di, bugün Irak, yarin Kuzey Kore, daha sonra Iran...her sey çok
aleni... Eger bu merhaleler kazasiz belasiz atlatilirsa ondan sonra sira
küresel jandarmalik rolüne talip olabilecek Almanya-Fransa eksenli Avrupa,
Çin vb. potansiyel rakiplere gelecektir. Senaryolar yazilmis, simdi “az
zeki cowboy” Mr. Bush’un rejisinde sahneye konulmaya çalisiliyor. Bir
bakima ABD merkezli olarak yeni bir dünya tarihi yazilmaya çalisiliyor.
Önümüzdeki süreç rejinin ne denli basarili olacagini gösterecegi gibi bu
basari ayni zamanda anti-amerikan olsun olmasin ABD disi dinamiklerin bu
senaryoda kendilerine biçilen figüranlik rolünü ne denli (artik out olan
bir tabirle) içlerine sindirebildiklerini gösterecektir. Ben kendi adima
bu rejinin en azindan bastan öngörüldügü sekilde sahnelenebilecegi
konusunda kuskuluyum. Dahasi oyun basladiktan sonra rol çalabilecek,
hesapta olmayan bazi figüranlarin ortaya çikabilecegini (CIA dahil bazi
amerikan çevrelerinin de öngördügü gibi pandoranin kutusunun açilmasi
varsayiminin gerçeklesebilecegini) ve beklenmeyen bazi gelismelerin
birbirini tetikleyebilecegini, hatta bunun bütün bir dünya cografyasina
yayilma olasiligi bulundugunu kuvvetle hesaba katmak gerektigini dahi
düsünüyorum. Küçük Bush’un “cesaretine” bakinca bazen sasirasimiz geliyor
ve bu küçük adamin böyle “büyük” islere kalkismasina neredeyse
“hayranlik”(!) duyacagimiz geliyor...Ne var ki aslinda yapilanlar, tüm
hollywood yapimi filmlerde de sikça vurgulandigi gibi bir planin
parçasi... Adamin ne zaman ne söyleyecegi ve söyleyeceklerini hangi mimik
ve ifadelerle vurgulayacagi bile senaryoda
yazili....abartmiyorum...Geçenlerde küçük Bush “ulusa seslenis”
konusmasini yapmadan önce; asagi yukari neler söyleyecegi zaten medyaya
“sizdirilmisti”, belki de bunun rahatsizligiyla hazret konusmasina
dramatik bir görünüm vermek için son sözlerini son derece ciddi bir ifade
ile vurgulayarak söyledi “GAME OVER” yani oyun bitti! Bense bunu izlerken
gülmekten katilabilirdim...hakikaten çok komikti...Amerikalilarin ne denli
planlamayi ve organizasyonu seven bir millet olduklarini ilk kez
çocuklugumda o küçük aklimla kavramaya baslamistim desem inanan olur mu?
Nasil mi? Bakiniz broadway müzikallerine, sözgelimi hiç Esther Williams
filmi izlediniz mi? Oradaki abartidan ihtisamdan etkilenmemek mümkün mü?
(Bundan o dönem ki Sovyet sinemasinin dahi etkilendigini ve alternatif
müzikal filmler yapildigini biliyoruz.) Sahnede yüzlerce figüran
görürsünüz, orada hepsi senkronize bir biçimde bir seyler yaparlar, bu
arada devasa teknolojik destegi ve organizasyonun insan ve teknolojiyi
nasil iç içe geçirdigini görürsünüz. Yani yalnizca 007 filmlerinde degil
daha estetik kaygilarla yapilan müzikallerde de teknoloji insanin
“emrindedir”. Ve bu teknolojinin gücünün ve ihtisaminin alti mutlaka
çizilir.
Simdi yine basa dönelim 11 Eylül’den sonraki gelismelerin son derece
hizli yasanmaya basladigindan söz etmistim...bizler her ne kadar alisik
olmasak da. Amerikan hayatinda bu hiz son derece bildik ve alisildik bir
seydir. Amerikalilar hizli yasamayi severler çünkü bu onlarin
tarzidir...Ama bu kadarla kalsalar iyi bir de bu hiza tüm dünyayi
eristirmek ya da esir etmek gibi bir saplantilari vardir ve sorun buradan
baslar...
“Teknik devrimin insana armagan ettigi bir esrime biçimidir hiz.
Motosiklet sürücüsünün tersine, kosucu, kendi bedeninin varligini her
zaman duyumsar, ilaç ampullerini, soluk durumunu hiç aklindan çikarmamak
zorundadir; gövdesinin agirligini yasini hisseder kosarken, kendi kendinin
ve yasamin zamaninin her zamankinden daha fazla bilincindedir. Insan hiz
yetenegini bir makineye devredince her sey degisir: Artik kendi gövdesi
oyunun disindadir ve bir hiza teslim eder kendini, cisimsiz, maddesiz bir
hiza, katiksiz hiza, hizin hizligina, esrime hiza.”(*)
“Hiz ari nesneler yaratir; kendisi de ari bir nesnedir, çünkü yeri ve
yerle ilgili basvuru noktalarini siler; zamanin akisina gidip onu yok
eder, kendi nedeninden daha çabuk gidip akisini keserek bu nedeni ortadan
kaldirir. Hiz sonucun nedene karsi zaferidir, bir anin derinlik olarak
zamana karsi zaferidir, yüzeyin ve nesne olma niteliginin arzunun
derinligine karsi zaferidir. Hiz bir ilk alan yaratir ki bu alan ölüme
neden olabilir ve tek kurali ardindan hiç iz birakmamaktir. Unutmanin
bellege karsi zaferi; ilkel, bellek yitimine ugramisçasina esrime. Çölün
ari geometrisi içinde ari bir nesnenin yüzeyselligi ve tersine
çevrilebilirligi. Araba sürmek nesnelerde, bunlari bosaltarak bir tür
görünmezlik, saydamlik, enine olma durumu yaratir. Bu, sekillerin
bitkinlesmesiyle, bir tür yavas intihardir, sekillerin yok olmalarinin çok
hos bir durumudur. Hiz bitkisel degildir; minerale, kristale özgü bir
kirilmaya daha yakindir ve zaten bir yikimin, bir zaman harcamanin oldugu
yerdir. Ama belki çekiciligi, çekicilik ancak gizde varsa da yalnizca
boslugun çekiciligidir. Hiz bizi bosluga alistirmadan baska bir sey
degildir. Devingenligin artmasinin ardinda sekillerin devinimsiz bir
tersine dönme özlemi. Geometride canli sekillerin özlemine benzeyen bir
özlem.
Bununla birlikte burada, bu ülkede bir nükleer dünyanin gitgide büyüyen
soyutlamasi ile, köklesmeden degil; köküyle sökülüp atilmadan ileri gelen
ilkel, bilinçdisi, önüne geçilmez bir canlilik arasinda güçlü bir
karsitlik var. Bu metabolik canlilik sekste, iste oldugu kadar bedenlerde
ya da alim satimda da görülüyor. Aslinda ABD yeri, teknik üstünlügü, o
hoyratça vicdan rahatligi ile simülasyona açtigi alanlarda simdiki en
ilkel toplumdur. Ve insani büyüleyen sey, bu ülkeyi gelecegin ilkel
toplumu olarak; karmasikligin, karisikligin, en büyük izdihamin, korkunç
yüzeysel çesitliligi ile güzel bir alisikligin toplumu olarak; sonuçlari
önceden kestirilemeyen, içkinligi bizi hayran birakan, ama üstünde
düsünülecek geçmisi olmayan, dolayisiyla temelden ilkel, tam bir meta
sosyal olgu toplumu olarak dolasmaktir... Ilkellik, bizim ötemizde ve
uzaktan kendi tinsel, toplumsal ya da ekolojik mantigini fazlasiyla asan
bir dünyanin abartili, insanlik disi karakterine geçmis.”(**)
Iste ABD böylesine hizli yasanan ve teknoloji ile iç içe geçmis bir
ilkelligi asilamak istemektedir gücünün yettigi her yere. Ve bu gelismis
ilkellikte sadece iki ana kategori önemlidir “bizimkiler ve ötekiler”
bizimkiler bize ait olan her seyle uyum içerisinde yasayanlardir, ötekiler
ise bize ait olan seylerle uyum içinde olmayip karsi çikan hatta karsi
çikmasa bile bizden taraf olmayanlardir. Amerikan rüyasi dedikleri aslinda
amerikanlasmis bir dünyadir. Yani Amerika’ya ait olanla olmayan (iyi ile
kötü) arasindaki geleneksel savasta Amerika’ya ait olan (iyinin)
karsitini yenerek zafere ulasmasidir Amerikan rüyasi. Ancak geçmisi
olamayan (biraz da bu nedenle belleksiz) bir toplumun ne denli rüyalari
olabilir? Bunun cevabi tabii ki hayirdir! Bilim kurgu adina yapilmis tüm
Amerikan fantastik filmlerinde çok açik görmek mümkündür bunu. Amerikan
düs gücü, günümüzden 1000 yil sonrasini tahayyül ederken bile tahayyülünün
sinirlarini sadece birkaç yüzyillik deneyimi olan kendi barbarliginin
sinirlarinin ötesine tasiyamaz. Amerikan fantastik sinemasinin anlattigi
hikayeler neredeyse Amerikanin fethinin ya da Kuzey Güney savasinin
hikayesinin tekrarindan baska bir sey degildir. Hikayeler ayni olmakla
beraber kisi, yer ve zaman adlari degismektedir hepsi bu. Bunun için
Amerikalilar fütürizmi iyi becerirler ama hayal kurmayi asla...
Bu noktada amerikan degerlerinin hegemonyasinin ötesinde ABD’nin ekonomik,
askeri, politik (revaçta olan bir tabirle) imparatorluguna dokunmak
isterim. Amaç dünyanin bütün enerji kaynaklarina sahip olmak ve buna bagli
olarak çok uzak olmayan bir gelecekte küresel imparatorlugunu açikça ilan
etmektir. Bugün ABD’nin “uluslararasi toplulugu” ya da küresel savas
karsiti muhalefete ragmen kendi stratejik amaçlari hususunda bu denli
aymazca davranmasi çogumuza sasirtici geliyor. Çünkü belki de ilk defa
herkese ve her seye ragmen bu strateji dogrultusunda yürümeye devam
ediyorlar. Oysa daha önceleri bu tür kritik hususlarda uluslararasi yada
ulusal bir konsensüs olusturulmadan ve kamuoyu yönlendirilmeden adim
atilmaz idi. Simdi bunlar es geçiliyor ki, bu su demek oluyor; “ben
artik yeterince güçlüyüm, efendinizim, eger bana itaat ederseniz, ranttan
pay alirsiniz. Yoketmezseniz, sizi düsmanlarimin listesine yazarak cezalandiririm.” Evet!
Tastamam budursöylenmek istenen. Mülkiyetin devlet ve mülk sahiplerinin iktidar
iliskileriyle bu kadar iç içe geçtigi baska bir ülke yok su yer küre
üzerinde. Orada tüm hukuk ve siyasal kültür topraklarin fethi ile toprak
sahiplerinin mülkiyet haklarinin açik korunmasina yönelik olarak
sekillenmistir. At hirsizlarinin asildigi baska bir ülke biliyor musunuz
tarihte? Yerli katliamlari, irkçilik vb. hepsi bir yana bu bile basli
basina bir seyler anlatabilir bize amerikan sosyo-kültürel normlari
hakkinda. Böylesi sivil ve içsellestirilmis bir totalitarizm kültünün
yaratacagi toplumsal yapi dogal olarak Amerikanin kisa geçmisinde olan
degerlerle yani terör, örgütlü siddet, fütuhat ve linç kültleriyle
dolduracaktir içini...Amerikanmahkemelerindeki “halk jürisi” sanigin suçlu olup olmadigina karar veren
“o anki çogunluk” tahakkümünün en önemli hukuki payandalarindan biri
olmakta ve “vahsi batidaki” toplumsal linç gelenegi günümüze böylece
evrilmektedir. Bu ayni zamanda Avrupa’daki (Platon’un ideal insanlarina
toplumun kaderini emanet etmeye yönelik) elitizm gelenegine zit olan
populist bir egilimdir. Bu bakimdan Amerikan demokrasisinin sivil halki
mülkiyet merkezli militarize etme hususunda son derece basarili oldugunu
ve sistemi büyük oranda bunun üzerine bina ettigini teslim etmek gerekir.
Mülkiyetinin güvenligini oylariyla seçtigi silahli milis gücü “SHERIFF”
ile hatta zaman zaman para-militer güçlerle saglayan amerikan çiftçileri,
yine kendi seçtikleri halk jürisi ile adalete, temsilci ve senatörlerle
de politikaya müdahale etmislerdir. Böylelikle Amerikan demokrasisi
“Temsili Demokrasi”nin varmasi gereken sonuçlara degin tereddütsüzce
vardirilmasi ve varilan son noktada Avrupa’ya göre çok daha vahsi ve
grotesk bir toplumsal tahakküm kültürünün dogmasina neden olmustur.
Vahsiligine karsin kendi gelistirdigi araçlar olan “çogunluk, kamuoyu,
seçmenler, vergi mükellefleri, medya, vb.” kavramlarla bu vahsetini
toplumsal kabul düzeyinde sundugu ya da mesrulastirdigi açiktir. Teknik
olarak mükemmele yakin bir mekanizma yaratarak vahsi tahakkümlerinin
simülasyon gücünü katlayarak arttirdiklari kaba ama mantikli
militer-popülist demokrasilerini Avrupalilara göre daha iyi bir biçimde
totalitarizmle birlestirerek “hos” bir senteze ulasmislar, bu gelismis
(progressive) sentez üzerinden ilkel (primitive) bir demokrasi biçimine
varmayi basarmislardir.
Buradan hareketle küresel imparatorluk tesebbüsünün geleneksel kapitalist
degerlerin tahakkümünden öte amerikan degerlerinin tahakkümü olarak
anlasilmasi taraftariyim. Sol jargonda dillere pelesenk olan anti
emperyalizmden “solun” anladigindan farkli olarak; ABD’nin ve
müttefiklerinin askeri politik stratejilerine karsi olmanin ötesinde, tüm
bir küresel kusatmaya, amerikanvari sosyal kültürel davranislara, tüketim
aliskanliklarina, küresel ekonomik biçimlerine ve akla gelebilecek
tüketilmek üzere tabletler halinde üretilmis her seylerine karsi olmak
olarak anliyorum.
Eger olasi Amerikan imparatorlugunun basarisi varsayimina dayanarak bir
gelecek kurgusu yapacak olursak; köleci ve kokusmus Roma Imparatorlugunun
sasali devrinin geri dönüsünden baska bir benzetme bulamiyorum bu duruma.
Eski Roma’nin en sasali dönemleri çürümenin ve barbarligin en fazla
hissedildigi dönemlerdi. O dönemde esirler arenada aslanlara
parçalattirilarak eglenilir, arenaya dolusan soylu olmayan halk kütleleri
de bunu bir spor olarak coskuyla alkislardi. Günümüzde Amerikan
imparatorlugu tüm dünyayi bir arenaya çevirmis görünüyor ve oyunda
imparatorluk tebaasi olan dünya halklari oyunlari arenaya bile gitmeye
gerek kalmadan evlerinde TV’lerinin baslarinda izlemektedirler.
Oturdugumuz yerden teknoloji harikasi yüksek atis güçlü Amerikan
silahlarinin özelliklerini, simülasyonlarini, düsman silahlariyla
mukayeseli (renkli) grafiklerini vs. görmekteyiz. Amerikan saldirganligini
TV’lerimizin basinda bir oyun yada dizi film gibi izlemekteyiz. Bu süreçte
öldürülen insanlarin her seyden önce birer insan olduklari hususunu
akillarimiza bile getirmiyoruz. Niye? Çünkü çekimlerde uçaktan atilan
“akilli bombalarin” hedefi imha edisini izliyoruz. Bir siginakta yada
hastanede Amerikan uçaklarinca vurulan, katledilen insanlarin bulundugu
noktalara asla konuslanmiyor kameralar, bombalara hep tepeden bakiyorlar
(saldirganin mevziisinden yani) ama asagidan asla.
Ben anarsistlerin ve küresel çogulcu anti-kapitalist hareketin
anti-emperyalizmin barindirdigi milliyetçilik tuzaklarina düsmeksizin
genelde küresel tahakküme, özelde de amerikan saldirganligina somut vurgu
yapmasinin elzem ve oldukça ise yarar oldugunu düsünüyorum.
Gelecekteki küresel tahakkümün nasil bir sey olabileceginin izdüsümünü
bugünkü Amerikan barbarligina, ileri teknolojik ama ilkel içgüdüsel
saldirganligina bakarak yapabilmek mümkün...O halde bu ilkellige karsi
gelismis karsi çikis söylemleri, pratikleri yaratmak hepimizin de boynunun
borcu olmalidir.
Anti-kapitalizmin ve anti-emperyalizmin bizi sinirlayan dikenli tellerine
takilmadan, bu durusu sahiplenen ulusalci, yurtsever, milliyetçi tuzaklara
düsmeden, küresel rekabette ABD’nin rakiplerinin degirmenine su tasimadan
bir anti-amerikanizm mümkün mü? Evet mümkün ve buna vurgu yapmaya her
zamankinden daha çok ihtiyacimiz var. Ve Amerikan yoksullarinin da böylesi
bir destege ihtiyaci var diye düsünüyorum.______________________
(*) Milen Kundera, Yavaslik (Roman, Can Yayinlari, 1995)
(**) Jean Baudrillard, Amerika ( Ayrinti Yayinlari, Haziran 1996)
*******
*******
****** A-Infos Haber Servisi ******
Anarşistlerle ilgili ve anarşistleri ilgilendiren haberler
******
TALİMATLAR: lists@ainfos.ca
YANITLAR: a-infos-d@ainfos.ca
YARDIM: a-infos-org@ainfos.ca
WWW: http://www.ainfos.ca/
BİLGİ: http://www.ainfos.ca/org
-A-infos'tan tek dilde ileti almak için lists@ainfos.ca'ya aşağıdaki mesajı gönderin:
unsubscribe a-infos
subscribe a-infos-X
X = en, ca, de, fr, it, pt, vb. (yani, dil kodudur)
A-Infos Information Center